Pazartesi sendromu, bu cümleyi 5 yaşında ki çocuk da biliyor ve hayret vericidir ki kullanıyor bile. Pazar günü öğleden sonra başlayan bir iç sıkıntısı, keyifsizlik, hiçbir şeyden tat alamama, hafif bir sinir hali.
Nedir bu pazartesi sendromu? Bence bu çağın herkes için kaçınılmaz sonucu. Koşturmaca, iş stresi, yaptığı işi sevmeme, iş yerindeki insanlarla anlaşamama, yaptığın işte kendini yetersiz hissetme, mecbur olduğun için yaptığın işi yapıyor olmak vs. Yani kısacası suçlu olan Pazartesi değil, yapılan iş.
Bakıyorum da Pazartesi sendromu yaşayan bir ev hanımı yok. Aksine hafta sonu sendromu yaşayan hanımlar var. Neden? Çünkü bir ev hanımı için hafta sonu demek çalışan ev halkının tümünün evde olması demek, belki daha fazla misafir demek, her zamankinden daha fazla çamaşır, bulaşık ve yemek demek. Evin hiç toplu kalmaması demek. Pazartesi de ,bir ev hanımı için evde özgür olmanın ve işi kendine göre ayarlamanın keyfi demek . Demek ki suçlu olan günler değil o güne yüklenen anlam.
İşte o nedenle çalışan kesim için Pazar günü öğleden sonra başlayan mide ağrıları, sinir stres halleri. Bir suçluluk ve kendine acıma duygusu ile başlayıp huzursuz bir uyku ile geçirilen gece sonrası sabah kaderine razı olarak tutulan yol. Peki, her çalışan bu duyguyu yaşıyor mu? Yapılan araştırmalar sonucu, sevdiği işi yapan, yaptığı işten keyif alan insanlarda bu sendrom çok daha az yaşanıyormuş. Onların stresi sadece yapacakları işi sıraya koyma ve yetiştirmekten ibaretmiş.
Buradan ulaştığımız sonuç çok büyük bir kesim işini sevmiyor. Para kazanmak zorunda olduğundan, sevmediği bir işi yaparak ömrünü geçiriyor. Bu durumda ki insanlar hayatı, hafta sonlarını bekleyerek ve hayatını o iki, hatta bazı çalışanlar için de bir günlük hafta sonuna sığdırarak geçiriyor.
Böyle yaşamak doğru mu, bünye buna ne kadar dayanır o ,kişiyle alakalı bir durum. Çünkü insanları buna zorlayan da sahip oldukları standartlar. Kaba tabirle ne kadar ekmek o kadar köfte yani. Sorumluluğunuz ne kadar fazla ise stresiniz de onunla doğru orantılı. Değer mi diyeceğim ama diyemiyorum zira seçim meselesi.
Ben kendimden örnek verirsem, Pazar günleri sadece Pazartesi gününü düşünerek geçirdiğim bir gün olarak yaşanırdı. O gün ne gezmek ne uyumak ne evde vakit geçirmek hiç biri yapmak istediğim bir şey değildi. Ama niye? Yapım gereği aman boşver diyen bir dilim ve olduğu kadar olur diye düşünen bir beynim hiç olmadı. Yaptığım işin sorumluluğunu hep bilerek ve belki de fazlasıyla ciddiye alarak çalıştım. Her zaman aman bir şeyi atlamayayım, aman bir şey yanlış eksik olmasın, hatasız çalışayım düşüncesiyle hareket ettim. Bu da doğal olarak hem beyni hem de vücudu yoran bir durum.
Peki bu sendromdan kurtulmanın bir yolu var mı? Uzmanlar Pazar gününü, Pazartesiyi, yaptığınız işi düşünmeden geçirin diye öğütler vermişler. Ayrıca yedikleriniz ve yaptığınız aktivitelerde bu durumda etkili olabiliyormuş. Güzel bir film izlemek, keyif aldığınız pozitif düşünceli, neşeli insanlarla vakit geçirmek faydalı oluyormuş. Mutlaka oluyordur. Ama içinizde yanan bir ateş varsa ve zaman zaman o ateş sizin boyunuzu aşıyorsa kova ile dökülen su ateşi söndürebilir mi?
Gerçi şu da var ki rahmetli annem her zaman herkes kendi kendinin doktoru olmalı, insan kendine yardım edemiyorsa başka biri asla edemez derdi.
O zaman geriye iki yol kalıyor. Ya pozitif insanlarla vakit geçirip kendinizi olaya alıştırıp, mümkün olduğunca, vücudunuzu hırpalamadan çalışma hayatınızı devam ettirmek ya da çok radikal bir kararla şu sayılı hayatta böyle yaşamak istemiyorum deyip sevdiğiniz işi yapma kararı alıp onun yollarını aramak.
Benim için artık çok geç diyorsanız da, yapmanız gereken, çocuklarınıza ve etrafınızdaki yeni iş hayatına girecek insanlara baskıcı olarak yaklaşmamak. Evet, parasız hayat asla yaşanmaz ama para var huzur ve mutluluk yoksa o paranın da değeri yok.
Haydi, bir düşünün bakalım sizin sendromunuz hangi seviyede?
Sevgiyle…
Fotoğraf internetten alıntıdır.
Etiketler: pazartesi, pazartesi sendromu, pazartesi sendromu nedir, pazartesi sendromuna neler etken, pazartesi sendromundan kurtulma yolları, pazartesi sendromundan nasıl kurtulabilirim, sendrom
Laf aramızda canım bende ev hanımı olsam diyorum. :))
Gün yapsam stressiz olsam ama param olsa ne güzel düş demi ah ah olmuyor çalışmadan olmuyor gülüm..
Sevilim ben ev hanımı olun demek istemedim çünkü çalışsak da zaten hepimiz evde yaptığımız işlerle ev hanımıyiz.Sevdigimiz isleri yapabilme şansımız ve imkanımız olsa keske dedim
Bunu yapma şansımız yoksa da durumu sıkıntı etmeden güzelleştirmeye çalışalım demek istedim en azından cocuklarımıza bu konuda yardımcı olalımi anlatmaya çalıştım ama sanırım doğru ifade edemedim
Çok öpüyorum