Her Köy Benim Köyüm

Dünyada en çok gitmeyi istediğiniz yer neresi sorusu 3. gün #blogfırtınası  ödev sorusu.Ben her zaman dediğim gibi  öncelikle ülkemi karış karış  gezmek isterim.Batısından doğusuna,kuzeyinden güneyine.En küçük bilinmeyen köylerini bilmek, insanlarının ellerini tutup gözlerinin ta içine bakmak isterim.Sanırım ben şehirli olamadım çok.Ruhum köylü,yer sofralarını,aynı tabaktan yenilen yemekleri seviyorum.Sofra bezlerine onun üzerine konulan kasnağa,ve siniye aşığım.

O Köy Benim Köyüm

Hatta mümkünse gittiğim köyde,elektrik bile olmasın.Gaz lambası aydınlatsın ortamı,tuvalet evin dışında olsun mümkünse,gecenin bir vakti en yakınımdakini uyandırayım benimle dışarıda ki tuvalete gelmesi için.Hatta dışarı çıktığımda korkup,üşüyerek içeriye koşayım o sıcacık sobanın başına ,ağır yün yorganın altına girivereyim huzurla.Sabah olunca sönmüş sobanın ,dehşeti ile ellerim donarak uyanayım.Horoz sesleri kulağımda melodi,evin dışında konuşan iki ihtiyarın mırıltısı ilk duyduğum sesler olsun güne dair.Yeni güne yeniden yanıp ,çıtırdayan sobanın sıcaklığı ve huzuruyla başlayayım.Bir tas yoğurtla yediğim köy ekmeği damağımı şenlendirsin ,bir bardak demli çayla merhaba diyeyim köyüme köyüm insanına.

Sonrası ,çantam sırtımda ,coşkuyla çıkayım o daracık sokaklarına bilinmeyen köylerin.Merhaba diyeyim ülkem insanı merhaba ben geldim huzurunuza.Hangi ilin hangi köyü ne önemi var ki?

O köy ki girişinde sağ kolda büyük ceviz ve çağla ağaçlarının gölgesinde son mekanlarına yerleşmiş huzur içinde yatanların sizi karşılayıp,bir dua karşılığı selametle uğurladığı bir köy.Hemen ilerisinde köy camisi ve tek kahvehanesi ile toplanma yeri.Yazın kapı önüne atılmış bir sandalyede tespih çeken köy ihtiyarları,kışın aynı işi soba başında muhabbetle sürdürüp giderken,gençlerin çok da giremediği bir mekan burası. Nedeni saygı.Büyüklerin olduğu bir ortamda belki çok rahat edemediklerinden belki de onlara saygıdan, onlarla aynı ortamı paylaşmamaya dikkat ettiklerinden kim bilir.

Evler yol kenarında sıra sıra diziliyken ara sokaklara girdiğinizde durum biraz daha karmaşık.İrili ufaklı tek katlı,iki katlı avlulu avlusuz,bakımlı bakımsız evler.Evlere bakınca az çok o hane hakkında fikir sahibi oluyorsunuz.Durumu iyi olanların avlusunda onların tabiriyle bir taksi (özel araba)duruyor.Arabalar buralarda göremeyeceğiniz modellerde ancak oralar için lüks sayılabilecek nitelikte. Eskisi gibi hayvan besiciliği pek yok.Gençler okuyup büyük şehirlere gitmeyi tercih ettiğinden köyde kalan yaşlılar kendilerine süt verecek bir iki hayvan dışında besicilikten vazgeçmiş.Evlerin avlularında bir ocak var. Hala ekmeklerini imece usulü bu ocaklarda pişiriyorlar. Her şeye rağmen hala kışlık erzaklarını yazdan kurutup, kilerlerinde saklıyorlar. Ne olur ne olmaz. Ya kötü bir kış geçerse korkusuyla, yaptıkları peynirler yufkalar dizi dizi kilerde göz alıyor. Basit hem de çok basit ama çok içten. Çünkü emek var, sevgi var. İsraf nedir bilmiyorlar. Üst baş, sıradan ama tertemiz, özel bir şey olursa sünnet düğün ya da mevlit gibi daha özenli tülbentler örtülüp, daha renkli yelekler ve patikler giyiliyor. İnsan bakarken özeniyor, kendi durumundan rahatsızlık duyuyor. Manikürlü tırnaklar ilk kez rahatsızlık veriyor. Bakım diye bildiğimiz çoğu şey lüzumsuz geliyor, kınalı çatlak ellerin yanında.

Büyük küçüğü koruyor, küçükler konuşurken büyüklerin yüzüne bakamıyor. Hala gece dışında evlerin kapıları kilitlenmiyor. Bir ip sarkıyor kapıdan ,çektiniz mi kapı ardına kadar kalpleri gibi açılıveriyor. Gece kilitleme sebepleri de yoldan geçen yabancıların çoğalması. Bu yabancıların çoğalma nedeni de köyün az ilerisinde ki alabalık üretme çiftliği. Hem destekleyip onaylıyorlar kalan gençler için ,hem de bu yabancı çokluğu rahatsızlık veriyor.Çünkü yıllardır olaysız,korkusuz yaşamaya alışmışlar. Dış dünyanın kötülükleri kötü elleri oralara uzanamamış henüz.Tertemiz sade bir hayat yaşıyorlar hala.Her ev ,her insan misafir canlısı birine gidip diğerini es geçtiniz mi gönül koyuyorlar.Evlerine gelen herkese sofraları açık bir tas çorbaları bir tabak yemekleri hep var tanrı misafirleri için.Hiç bir şey olmasa dolaplar  yemeye alışık olmadığımız saflıkta yoğurt ve peynirle dolu yanına bir somun ekmek oldu mu çayla şenleniyor sofralar.

Farkında olmadan usulca insanlık dersi verir biçimde gülüyor yüzleri.

Orası uzakta ama hep içimde yaşattığım bir köy, benim köyüm.

Sevgiyle

Etiketler: , , , , , , ,

PAYLAŞ & TAKİP ET

Pin It

Abone Ol

Yandaki kutucuğa mail adresini gir, Abone ol butonuna bas, tarifler mail adresine gelsin

Mail abonelik hizmeti
FeedBurner aracılığıyla
verilmektedir.

Yorumlar

  1. Filiz Erkan 04 Aralık 2013 at 00:04 Reply

    Güler hanım siz de benim kalbimin bir köşesindesiniz, beni çok mutlu ettiniz.
    Bir kahve sohbetinde tanışıp yürekler yakınlaşmış ne güzel… İnsan hayatta aynı yürekteki insanları bulurmuş…. Rüyamı twetterda yazmıştım herhalde ama şimdi hatırlamıyorum….

    Sizin köyünüzde yaşadıklarınızı ben çocukluğumda yaşadım… rahmetli büyüklerim köyde yaşıyorlardı. iki köyüm var benim annemin ve babamın köyü annemin köyünü daha çok severim. İkisinde de tuvalet dışarıdaydı. Çocukken bayram için gittiğimizde kuzenlerle tuvalet sıramız olur buz gibi soğukta titreyerek şarkılar söyler, sıramızı beklerdik. Koşarak içeri girip soba yanını kim kapacak yarışlarımız ne güzeldi… sabah kahvaltılarında babaannemin yaptığı ekmekleri peçkada kızartıp üzerine tereyağ sürüp yemek büyük bir nimetmiş şimdi anlıyorum…

    Çocukluktaki köy ile zamanımızdaki köy aynı değil ne yazık… onlarda zamana ayak uydurdular ne yazıkki… Zaten artık bizim nazımızı çekecek büyüklerimizde yok…

    ama annem kendi köyünde ve ben uzaklardayım….

    • Güler Konur 04 Aralık 2013 at 07:22 Reply

      Yazdığınız her satıra imzamı atarım.Sevgiler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir